www.EhlibeytKutuphanesi.com
içindekiler                 

                             

KUR'AN'DA Hz. ALİ'NİN VELAYETİ. . . 197



                                           "SAKALEYN" HUSUSUNDAKİ İHTİLAF



        Geçen bahislerimizde Şia ve Ehl-i sünnet'in hilafet konusundaki görüşleriyle her iki fırkaya göre ResuluIlah (s.a.a)ın bu husustaki vasiyet ve emrinin ne olduğunu açıkladık. Şimdi başka önemli bir husus üzerinde ResuluIlah (s.a.a)ın vasiyet ve emrinin ne olduğunu inceleyereğil. O da her hangi bir şeyi dindeki hükmü hakkında ihtilafa düşüldüğünde başvurulması gereken merci hakkındadır. Acaba ResuluIlah (s.a.a) ümmetinin ihtilaf ettikleri konularda baş vuracakları bir merci tayin etmiş midir? Kur'an-ı Kerim de konuya değinilen bir ayette Allah-u Teala şöyle
buyuruyor.(1)



                                                                                                                                    

        "Ey inananlar Allah'a peygamber ve içinizden emredecek kudret ve liyakata sahib olanlara itaat edin, Allah'a ve ahiret gününe inaDIyorsanız birşeyde ihtilafa düştünüz mü o hususta Allah'a ve peygambere müracaat edin; bu haraket, hem hayırlıdır, hem de sonu pek güzeldir."

                                                                                                                            
Nisa / 59

- --- - - -- --- - - - - -- - ----

1 - Mutevatir: ardarda gelen; ağızdan ağıza dolaşan; ardı ardına. peşpeşe.

 

 

198 /  DOĞRULARLA BİRLİKTE

        Resuluılah (s.a.a)ın ümmeti arasında istinat edecekleri ve etrafında toplanacakları bir esas bırakmadan gitmesi düşünülemez. Zira o alemlere rahmet olarak meb'us olmuş ve kendisinden sonra ümmetinin ihtilafa düşmemesini ve hayırlı bir ümmet olmasını istiyordu. Muhaddisler mütevatir senetlerle naklettikleri hadiste Resuluılah (s.a.a)ın şöyle buyurduğunu naklediyorlar.
                             

        "Ben sizin aranızdaiki değerli emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah'ın Kitab'ı ve benim itretim Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisi, kevser Havuzu üzerinde bana tekrar dönünceye kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar. Bakın görün benden sonra onlara nasıl davranacaksınız? (1)

        Bu Şia ve Ehl-İ, sünnet muhaddislerinin naklettiği sahih bir hadistir. Bu hadisi muhaddisler kendi müsned ve sihahlarında, otuzdan fazla sahabeden nakletmişlerdir.

        Tartışma ve delil getirme makamında olduğumdan dolayı ben bu hadisin doğruluğunu isbat1amak için Şia kitaplarına veya Şia alimlerinin sözlerine istinat etmeyeceğim. Sadece bu hadisi nakledip sıhhatini itiraf eden Ehl-i sünnet

--------------------------

1 - Müstedrek-i Hakim, c.3, s.148.


KUR' AN'DA H1.. ALİ'NİN VELA VEli. . . 199

alimlerini zikretmekle yetineceğim. (Gerçi insaf ve adalet bu konuda Şia kaynaklarına değinmeği de gerektiriyor.)

        Aşağıda mezkur hadisi nakleden Ehl-i sünnet alimlerini zikredi yoruz:
1- Sahih-i Müslim, Kitab-u Fezail-i Ali ibn-i Ebi Talib, c.7, s.122.
2- Sahih-i Tirmizi, c.5, s.328.
3- İmam Nesai'nin yazdığı "EI Hasais", s.21.
4- Müsned-i imam Ahmed ibn-i Hanbel, c.3, s.17.
5- Müstedrek-i Hakim, c.3, s.109.
6- Kenz'ül Ümmal, c.1, s.154.
7- İbn-i Sa'din yazdığı "Et Tabakat'uI Kubra", c.2, s.194.
8- İbn-i Esir'in yazdığı "Camiu'l Usul" c.1, s.187.
9- Suyuti'nin yazdığı "Camiu's Sağir" c.l, s.353.
10- Haysemi'nin yazdığı "Mecmau'z Zevaid", c.9, s.163.
11- Nebehani'nin yazdığı "Feth'ul Kebir", c.1, s.451.
12- İbn-i Esir'in yazdığı "Üsd'ul Gabe Fi Ma'rifet's Sahabe, c.2, s.12
13- Tarih-i ibn-i Asakir, e.5, s.436.
14- Tefsir-i ibn-i Kesir, c.4, s.113.

        Bunlara ilaveten ibn-i Hacer "Savaik'ul Muhrika" adlı kitabında bu hadisi zikretmiş ve sahih olduğunu itiraf etmiştir. Yine Zehebi "Et Talhis" adlı kitabında nakletmiş ve Şeyheyn'ın şartlarına göre sahih olduğunu söylemiştir. Yine Harezmi Hanefi ve ibn-i Meğazili Şafii ve Taberani "EI Mu'cem" adlı kitabında ve "Es Siret'ul Halebiyye'nin sahibi mezkur kitabın haşiyesinde ve "Yenabiu'l Mevedde"



200 i DOĞRULARLA BİRLİKTE

kitabının sahibi ve diğerleri de bu hadisi nakletmişlerdir.

        Bütün bunlardan sonra "Allah'ın kitabı ve benim itretim Ehl-i Beyt'im" diye bilinen Sakaleyn hadisi Ehl-i sünnet'in kabul etmediğini ve Şia'nın aydurmalanndan olduğunu iddia etmek, kişinin kendi cehaletini veya inadını gösterir. Allah-u Teala'dan cahiliyyetten doğan bağnazlık ve inadı kalplerden uzaklaştırmasını niyaz ediyorum.

        Daha sonra ResuluIlah (s.a.a)ın, sarılmamızı emrettiği "Allah'ın kitabı ve Ehl-i Beyt" hadisi Ehl-i sünnet'e göre sahih bir hadistir. Şia'nın nezdinde ise bu hadis mütevatir olarak Ehl-i Beyt imamları yoluyla nakletdilmiştir. O halde neden bazıları bu hadis konusunda şüphe icad edip onu "Allah'ın kitabı ve benim sünnetim" hadisine dönüştürrneğe çalışıyorlar? Mesela "Miftah-u Kunuz'is Sünne" kitabının sahibi, kitabının 478. sahifesinde Buhari, Müslim, Tirmizi ve ibn-i Mace'den naklen "Resulullah'ın Allah'm kitabı ve kendi sünneti hakkındaki vasiyeti" başlığı altında bir bölüm ayırmıştır. Oysa ki mezkur dört kitabı incelediğin takdirde onun naklettiği hadisin bu kitaplarda mevcut olmadığını görürsün.

        Evet Buhari'de "Kitab'ul hisam Bi'l Kitab-ı ve's Sünne" (1) diye bir bölümü vardır, ama orada böyle bir hadis mevcut değildir. Sahih-i Buhari ve mezkur kitaplarda nihayeten şöyle bir hadis yeralmıştır.

        "Talha ibn-i Müsarrif şöyle diyor: Abdullah ibn-i Übeyy'den "Acaba Resuluılah (s.a.a) bir vasiyette bulundu

_n- n n - --------------

1 - Sahih-i Buhari, c.8, 5./37.

~

KUR'AN'DA Hz. ALİ'NİN VELAYETİ . . 201

mu?" diye sordum. O şöyle dedi: "Hayır". O zaman ben ona "O halde nasıl halka vasiyette bulunmaları emredilmiştir" dedim. O "Resuluılah (s.a.a) Allah'ın kitabını vasiyet etti" diye cevap verdi"(1) Görüldüğü üzere Resuluılah (s.a.a)ın "Ben sizin aranazda iki değerli emanet bırakıyorum; Allah'm kitabı ve benim sünnetim" diye bir hadisi yoktur ve eğer bazı kitaplarda böyle bir hadis olsa da bir değer ifade etmez. Zira naklettiğimiz gibi, icma bunun hilafınadır. Üstelik eğer "Allah'ın kitabı ve benim sünnetim" diye nakledilen hadise bakılacak olursa, bunun akıl ve nakil ile de bağdaşmadığı görülür. Böyle bir hadisin varlığı bir kaç delil sebebiyle reddedilebilir.

        BİRİNCİ DELİL: Bütün tarihciler ve muhaddislerin yazdıklarına göre Resuluılah (s.a.a)ın kendi hayatı döneminde, hadisler toplanıp yazıımamıştır. Hiç kimse de Resuluılah (s.a.a)ın hayatta olduğu dönemde o Hazret'in sünnetini bir araya topladığını ve yazdığını iddia etmemiştir. O halde O Hazret'in "Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; Allah'ın kitabını ve benim sünnetimi" demesi nasıl düşünülebilir? Zira Allah'ın kitabı hem yazılıyor ve hem de sahabelerce ezberleniyordu. O halde her sahare hafız olmasa dahi mushafa müracaat edip ondan istediği ayet i öğrenebilirdi.

        Ama Nebevi sünnetin Resuluılah (s.a.a) zamanında yazılması sözkonusu değildi. Bu yüzden onun Kur'an-ı

-----------------

1 - Sahih-i Buhari, c.3, s.186 - Sahih-i Tirmizi, "Kilab'ul Vasaya" Sahih-i Müslim, "Kilab'ul vasayd' - Sahih-i ibn-i Mace, "Kiıab'ul Vasaya


202 DOĞRULARLA BİRLİKTE

Kerim gibi merci olması da düşünülemez. Zira bilindiği üzere, sünnet-i Nebevi Resulullah (s.a.a)ın hadisleri, amelleri ve tastik ettikleri şeylere denmektedir ki bunlar arasında en önemlisi Resulullah (s.a.a)ın hadisleridir (Peygamber (s.a.a)in sözleridir).

        Malumdur ki, Resulullah (s.a.a)ın ashabını toplayıp onlara kendi sünnetini talim buyurması devamlı sözkonusu olan bir şey değildi. Ama Resulullah (s.a.a) değişik münasebetlerde ve muhtelif mese'leler hakkında konuşurdu. Ancak o durumlarda da çoğu zaman ancak ashabından bazısı veya birisi Resulullah (s.a.a)ın yanında bulunurdu. Hal böyle iken Resulullah (s.a.a)'ın "Ben sizlere kendi sünnetimi bırakıyorum" buyurmuş olması düşünülebilir mi?

        İKİNCİ DELİL: Bilindiği üzere Hz. Resulullah (s.a.a) hastalığı ağırlaşınca (vefatından üç gün önce) müslümanların daha sonra sapıklığa düşmelerine engel olacak tavsiyelerini yazması için gerekli şeyleri getirmelerini istemiş, Ömer de "Resulullah hezyana kapılmiş! (sayıkhyor) Bize Allah'ın kitabı yeterlidir" diyerek buna engel olmuştu.(1) Daha sonra, eğer daha önceden onlara "Ben sizin arasında Allah'ın kitabını ve kendi sünnetimi bırakıyorum" demiş olsaydı, o zaman Ömer ibn-i Hattab'ın "Bize Allah'm kitabı yeterlidir" demesi tamamen yersiz olurdu. Yani o zaman "Bize Allah'ın kitabı ve sünnet yeterlidir" demesi gerekirdi.

-----------------

1 - Sahih-i Buhari, "Bab-u Merez-in Nebiyy-i ve Vefatihi" c.5, s.138-Sahih-i Müslim "Kitab'ul Vasiyyet" c2, s.16.


KUR'AN'DA HZ ALİ'NİN VELAYETi . . 203

        Bu yüzden, bu hadisi son tabakalarda yeralan bazı Ehl-i Beyt düşmanı alimlerin uydurduğunu anlıyoruz. Çünkü Ehl-i Beyt'i hilafetten uzaklaştirdıktan sonra, böyle bir şeyi uydurmaları gerekirdi. Öyle anlaşılıyor ki "Allah'ın kitabı ve benim sünnetim" hadisini uyduran şahıs, halkın Allah'ın kitabını tutup, Ehl-i Beyt'i kenara iterek diğerlerine iktida etmesini meşru kılmak için bu hadisi uydurmuştur. Böylece de Resuluılah (s.a.a)ın vasiyetine muhalefet eden sahabenin gidişatına bir açıklama getireceğini ve onlara yönelen tenkid ve itirazlara cevab vereceğini hayal etmiştir.

        ÜÇÜNCÜ DELİL: Bilindiği üzere Ebubekir'in hilafetinin ilk dönemlerinde vuku bulan olaylardan birisi, de Ömer'in itiraz edip Resulullah (s.a.a)ın:

                                

       "Her kim La ilahe illellah, Muhammed'un Resulullah derse, bir hak söz konusu olmadığı taktirde mal ve canını benden korumuş olur; onun hesabı ise Allah'a aittir." hadisini delil göstermesine rağmen Ebubekir'in zekat vermeyenlerle savaşmak kararını almasıdır. Daha sonra eğer Resuluılah (s.a.a)ın sünneti halk arasında bilinen bir şey olsaydı ve tek başına halkı hidayet etmek için yeterli olsaydı ilk başta Ebubekir'in bu hadisi bilmesi ve ona amel etmesi gerekirdi. Çünkü ü bir halife olarak sünneti bilmeğe ve



204 DOĞRULARLA BİRLİKTE

uygulamaya herkesten daha evla idi.

        Elbette sonunda Ömer de Ebubekir'in, kendisine naklettiği hadisi "Zekat da mali bir haktır" şeklindeki te'viline teslim olup savaşmayı kabul etti. Ama onların bu tavırları ResuluIlah (s.a.a)ın te'vil edilme imkanı olmayan diğer bir sünnetiyle bağdaşmıyordu. Zira Hz. ResuluIlah (s.a.a)ın kendi hayatında Sa'lebe denen şahıs zekat vermekten kaçınmış ve hakkında Kur'an'da ayet nazil olmuştu. Ama ResuluIlah (s.a.a) ne onunla savaşa kalkmış ve ne de onu zekat vermeye zorlamışt\. Yine onların bu savaşı Usame b. Zeyd'in başından geçen bir olay hakkında Resuluılah (s.a.a)ın buyurduğu sözüyle de bağdaşmıyor.

       Üsame harplerin birinde düşman bozguna uğrayıp dağılınca, kaçan birisini takip etmiş ve o şahısı "La ilahe illallah" demesi ne rağmen öldürmüştü. Bu haberi duyan Resuluılah (s.a.a) Üsame'ye "Onu La ilahe iIlellah demesine rağmen öldürdün ey Üsame", diyerek itirazda bulunmuştu. Ravi şöyle diyor: "Bundan sonra Üsame devamlı olarak istiğfar ederdi." Hatta Üsame şöyle diyordu "Keşke o güne kadar müslüman olmasaydım."ıı>

       DÖRDÜNCÜ DELİL:
Resulullah (s.a.a)tan sonra ashabın bir çok hareketlerinin O Hazret'in sünnetine aykırı olduğu bellidir. Daha sonra bu sahabeler ya o Hazret'in sünnetini bildikleri halde bilerek veya Hazret'ten menkul nasslar karşısında içtihad ederek mühalefet ediyorlardı ki bu

-- - - - - --------------------

1 - Sahih-i Buhari, c.B, s.36 ve "Kilab'ud Diyat" ve Sahih-i Müslim, c.1, s.67.



KUR'AN'DA Hz. ALİ'NİN VELAYETİ. . . / 205

takdirde şu ayet-i kerimenin muhatabı sayılırlar.
 

                             

        "Hiç bir mu'min erkek ve mu'mine bir kadın Allah ve Resulü bir konuya karar verdilermi, işlerinde seçim sahibi değillerdir. Ve kim Allah ve Resulüne isyan ederse gerçekten de açık dalalete düşmüştür."

                                                                                                                                                                                                                                                                                     
Ahzab/36

        Ya da onlar Resulullah'ın sünnetini bilmedikleri için böyle davranı yorlardı. O zamanda Peygamber (s.a.a)in ashabına "Ben sizin aranızda sünnetimi bırakıyorum" demesi nasıl düşünülebilir? Zira Resuluılah (s.a.a)a zaman ve mekan yönünden en yakın insanlar olan ashabın hali böyle olduğuna yani sünnete vakıf olmadıklarına göre, o zamanda olmayıp Resuluılah (s.a.a)ı görmeyenlerin hali nasıl olabilirdi?

        BEŞİNCİ DELİL: Bilindiği üzere sünnetin yazılmasına ancak Abbasi'lerin saltanat dönemlerinde başlanmış ve Ehl-i sünnet'te ilk olarak yazılan hadis kitabı imam Maliki'nin yazdığı "El Muvatta" kitabıdır. Bu ise büyük fitne, Hirra olayı Medine-i Münevvere'nin üç gün boyunca saltanat askerlerine helal kılınması ve sahabelerin zulümle öldürülmesinden sonra gerçekleşmiştir. Durum böyle iken insan, dünya malına ulaşmak amacıyla sultanıara yakın olmaya çalışan ravilere nasıl itimat edebilir?

        Işte bu yüzdendir ki, hadislerde çelişki ve ihtilaf vücuda




ı

206 / DOĞRULARLA BİRLİKTE

gelmiş ve Islam ümmeti çeşitIİ mezheplere bölünmüştür.

        Öyle ki, mezhebi n nezdinde sıhhati sabit olan bir hadis diğer bir mezhep tarafından tekzip edilmektedir. Öyleyse Hz. Resuluılah (s.a.a)ın "Ben sizin aranızda Allah'ın kitabını ve kendi sünnetimi bırakıyorum" demiş olmasını nasıl kabul edebiliriz? Oysa Resuluılah (s.a.a) kendisinden sonra munafıkların ve sapıkların kendisine bir çok yalan şeyler isnad edeceğini biliyordu ve bizzat Resuluılah (s.a.a)ın kendisi de:

                             

        "Bana yalan bir şey isnad edenler çoğalmıştır; Bana yalan birşey isnad eden kimse cehennem de yerini hazırlasm." buyurmuştur. Resuluılah (s.a.a)ın hayatında bile kendisine yalan şeyler isnat edenler çok olduğuna göre o Hazret nasıl müslümanları hayatından sonra sünnetine uymakla görevlendirir? Oysa ki onlar doğru veya yalan hadisin hangi hadis olduğunu bilmiyorlardı.

        ALTINCI DELİL: Ehl-i Sünnet alimleri kendi sahih kitaplarında Resuluılah (s.a.a)ın, Ümmetine iki değerli emanet bıraktığını ve bunların bazen Allah'ın kitabı ile Resulullah'ın sünneti olduğunu bazen de o Hazret'in "Benden sonra benim sünnet üzere olan Hülefa-i Raşidin'in sünnetine sarıIın" diye buyurduğunu rivayet ediyorlar. Açıktır ki, bu hadis Allah'ın kitabı ve Resulullah'ın sünnetine, Hülefa'nın sünnetini de ekliyor. Buna göre İslam ahkamının kaynağı iki


KUR'AN'DA HZ ALİ'NİN VELAYETİ. . . / 207


şey değil, üç şeydir. Bunlar ise Şia ve Ehl-i Sünnet'in sihhatinde ittifak ettikleri "Sakeleyn" (Allah'ın kitabı ve benim Ehl-i Beyt'im) hadisine ters düşüyor. Oysa bu hadisi, değinmediğimiz Şia kaynaklarından başka yirmiden daha fazla Ehl-i sünnet kaynağınında nakledip doğruladığını daha önce belirtmiştik.

        YEDİNCİ DELİL: Resuluılah (s.a.a), Kur'anı Kerim'in ashabının kendi dil ve lehçesiyle nazil olmasına rağmen bir çok ayetinin tefsir ve te'vilini bilmediklerini kesin biliyordu. Dolayısıyla onlardan sonra gelen tabiin veya İslam'ı kabul eden Rum, Fars, Habeş ve bilahere Arap'ça bilmeyen bütün müslümanların Kur'an'ın tefsir veya te'vilini hakkıyla bilmeyerekleri besbelli idi.

        Bazı sahih hadislerde Ebubekir'den Abese suresinin 31.
ayetinin manasının ne olduğu somrunca şöyle cevap verdiği kaydedilmiştir.

       "Allah'm kitabı konusunda bilmediğim bir şeyi söylersem hangi gök bana gölge eder ve hangi yer beni sırtında taşır." (1)

       Ömer de aynı ayetin manasını bilmemekte idi. Enes ibn-i Malik'ten nakledilen bir rivayette şöyle yer almıştır.
      "Ömer ibn-i Hattap bir gün minberin üzerinde Abese suresinin:

                              

------------------

ı - K astalani'nin yazdığı, "İrşad'us Sari," c.10, s.298 - İbn-i Hacer'in Yazdığı "Feth'uI Bari", c.13, s.230



208 i DOĞRULARLA BİRLİKTE

       
"Orada tahumu bitirdik, üzüm ve sebzeyi, zeytin ve hurmayl, ağaçla dolu bahçeleri, meyve ve otu".

       
Ayetlerini okuduktan sonra, şunları dedi: "Bütün bunlan bildik; fakat "Ebb" ne demektir?" Daha sonra da şöyle devam etti: "Andolsun Allah'a, bu tekellüfün ta kendisidir. "Ebb" kelimesinin ne demek olduğunu bilmezsen ne olur? Kur'an-ı Kerim'in size açıklanan bölümüne tabi olup, amel edin; bilmediğiniz kısmını ise Rabb'ine havale edin."(1) Kur'an-ı Kerim'in tefsiri konusundaki bu söz aynen Resulullah (s.a.a)in sünnet i konusunda da geçerlidir. Nice nice hadis-i Nebevi üzerinde sahabiler, mezhepler, ve bu cümleden Şia ile Ehl-i Sünnet ihtilaf etmişlerdir. İster bu ihtilaf, hadisin sahih olup olmadığı hususunda olsun ve isterse de tefsir ve te'vilinden kaynaklansm farketmez. Konunun açıklık kazanması için aziz okurlam bir kaç örnek verıyoruz:

        Hadisin sahih veya uydurma oluşu konusunda Ashap arasındaki ihtilaf.

        Örneğin Ebubekir'in hilafeti döneminin ilk günlerinde Hz. Fatıma gelip ondan Fedek'i geri vermesini istemiş babası Resulullah (s.a.a)ın hayatta bulunduğu dönemde Fedek'i kendisine hediye ettiğini söylemiş, ama Ebubekir

- - - -- -- - - - ----------

ı - Tefsir-i ibn-i Cerir, c.3, s.38 - Kenz'ul Ummal, c.1, s.287 - Müstedrek-i Hakim, c.2. s.14 - Talhis-i Zehebi - Tarih-i el Hatib, c.11, s.486 - Zamahşeri'nin yazdığı "El Keşşaf" tefsiri, c.3, s.253 - Tefsir-i "El Hazim", c.4, s.374 - İbn-i Teymiyye'nin yazdığı "Usulut Tefsir'in mukaddimesi, s30 - Tefsir-i ibn-i Kesir, c.4, s.473.

~

KUR'AN'DA Hz. ALİ'NİN VELA YETİ. . . i 209

bunu reddetmiştir. Hz. Fatıma babasının mirasını isteyince de Ebubekir Hz. Resulullah (s.a.a)m "Biz Peygamber'ler miras bırakmayız; bizden sonra kalan her şeyimiz sadakadır" diye buyurduğunu öne sürmüş ve Hz. Fatıma'nın talebini reddetmiştir. Hz. Fatıma Ebubekir'in Hz. Resulullah'a (s.a.a) isnad ettiği bu sözün yalan olduğunu açıklamış ve bu sözün Kur'an-ı Kerim'e aykırı olduğunu beyan etmiştir ve daha sonra aralarında şiddetli tartışma ve ihtilaf vücuda gelmiştir. Hatta Sahih-i Buhari ve Müslim'de yer aldığına göre Hz. Fatıma vefat edinceye kadar Ebubekir'e kırgın ve kızgın kalmış ve öylece de dünyadan gitmiştir.

        Bunun başka bir örneği de Ümm'ül Mu'minin Ayşe'nin Ramazan ayında sabah ezanına kadar cünub kalıp gusletmeyen kimsenin orucu konusunda Ebu Hüreyre ile olan ihtilafıdır. Ayşe bu şahsın orucunun sahih olduğunu söylerken, Ebu Hüreyre mezkur şahsın orucunu yemesi gerektiğini iddia etmiştir. Kıssa şundan ibarettir.

        Imam Malik'in Muvatta'da ve Buhari'nin sahihinde tahriç ettikleri bir rivayette Ümm'ül Mu'minin Ayşe ve Ümm-ü Selerne şöyle diyorlar.

        "Resuluılah (s.a.a) Ramazan ayında cima sebebiyle cünub olduğunda sabah ezanına kadar gusletmeden kalıyor ve o günü oruç tutuyordu."

        Ebubekir ibn-i Abdurrahman da şöyle diyor.
"Ben ve babam, Medine'nin emiri olan Mervan ibn-i Hakem'in yanında bulunduğumuz bir anda kendisine "Ebu Hüreyre'nin sabah ezanına kadar cünub halinde kalan bir



210 i DOĞRULARLA BİRLİKTE

kimsenin o günü orucunu yemesi gerektiğini" söylediği bildirildi. O zaman Mervan "Ey Abdurrahman Allah için gidin bu konuyu Ümm'ül Mu'minin Ayşe ve Ümm-ü Seleme'den sorunuz" dedi. Abdurrahman ve ben birlikte Ayşe'nin yanına gittik. Abdurrahman ona selam verip, dedi ki: "Ey Ümm'ül Mu'minin, biz Mervan ibn-i Hakem'in huzurunda idik. Ona Ebu Hüreyre'nin sabah namazına kadar cünüplü kalan birisinin orucunu yemesi gerektiği söylediği bildirildi. O zaman Ayşe "Ebu Hüreyre'nin söylediği şekilde değildir. Ey Abdurrahman, Resulullah'ın yaptığından dışarı mı çıkmak istiyorsun" dedi. Abdurrahman "Andolsun Allah'a ki, hayır" dedi. O zaman Ayşe "Ben şehadet veriyorum ki Resuluılah, cima sebebiyle cünub olunca sabah ezanına kadar gusletmeden kalırdı ve o günü oruç tutardı" dedi." ,

        Ravi şöyle diyor: "Daha sonra oradan çıkıp Umm-ü Selerne'nin yanına gittik. Abdurrahman ondan da aynı konuyu sordu, o da Ayşe'nin verdiği cevabı verdi. O zaman mervan Abdurrahman'a "Allah için benim kapıdaki bineğime bin ve bunu Ebu Hüreyre'ye haber ver, o Akik bölgesindeki tarlasındadır." dedi. Abdurrahman ile birlikte bineğe binip Ebu Hüreyre'nin yanına gittik. Abdurrahman onunla bir miktar sohbetten sonra konuyu ona anlattı. Ebu Hüreyre "Benim bundan haberim yoktur, birisi bana böyle
söylemişti," dedi.(1)

--------------------------------

1 - Sahih-i Buhari, c.2. .s.232, "Oruç tutan birisinin sabah ezanuıa kadar cünüplü kalması" bölümü - Malik'in Muvatta'sı Tenvir'ul Havalık.. c.l, s.272 (Ramazan ayında cünüp halinde sabahlayan birisi hakkındaki hadisler bölümü".


KUR'AN'DA Hz. ALİ'NİN VELAYETİ........... /   211

        Ey aziz okur, Ehl-i sünnet nezdinde Islam'ın ravisi olarak bilinen Ebu Hüreyre'nin dini hükümleri açıklamakta zanna dayandığını ve hatta kimin kendisine haber verdiğini dahi bilmeden bir hükmü Resulullah'a (s.a.a) nasılda isnad ettiğini gör de ibret al.

        Ebu Hüreyre'nin Kendisiyle Çelişkiye Düştüğü Bir Ayrı Olayı:

       
Abdullah ibn-i Muhammed, Hişam ibn-i Yusuftan, o da Muammer'den, o da Zuhri'den, o da Ebu Mesleme'den o da Ebu Hüreyre'den naklettiği bir hadiste Resuluılah şöyle buyurmaktadır.

        "Salgın, karında beliren kurtçuk ve uğursuz kuş diye bir şey yoktur." O zaman bedevi araplardan birisi Resuluılah (s.a.a)dan "O halde neden kumlar üzerinde ceylan gibi sıhhatlı olan bir deveyi Careb uyuz hastalığı bulunan bir deveyle bir arada bıraktın mı o da aynı hastalığa yakalanıyor", diye Sürdu. Bunun üzerine Resuluılah (s.a.a) "O halde o ilkini kim bu hastalığa düçar kılmıştır." diye cevab verdi.

        Ebu Selerne diyor ki: "Ben daha sonra Hz Resulullah'ın "salgın hastalığı olan biri sıhhatli olanların içerisine sokulmasın" dediğini Ebu Hüreyre'den duydum. Ebu Hureyre önceki hadisini ise inkar ediyordu. Ona "Sen daha önce Resulullah'ın, hastalık bulaşmaz" dediğini nakletmiyor muydun?" diye itiraz edince de Habeşice bir şeyler söyledi." Ebu Selerne diyor ki: "Ebu Hüreyre'nin bu hadisten başka bir hadisi unuttuğunu görmedim"tn

--------------------------
1 - Sahih-i Buhari, c.7, s.31 (Bab-u la Hame)
Sahih-i Müslim. c.7, 532 (Bab-u la Adva
ve le't Tiyere).


i

212 / DOĞRULARLA BİRLİKTE

Ey akıl sahibi olan okuyucu, işte Resulullah (s.a.a)ın sünneti diye sunulan bazı hadislerin durumu böyledir. Ehl-i sünnet'te en çok hadis nakledenlerden olan Ebu Hüreyre bir defasında önceden naklettiği hadisin kendisine ait olmadığını söyleyerek bu hususta bir bilgisi olmadığını söylüyor, bir defasında da çelişkili konuştuğu söylenince doğru bir cevap vermiyor ve bir şey anlarnasınlar diye de Habeşice bir şeyler söylüyor.