www.EhlibeytKutuphanesi.com
içindekiler 


                             

                            EHL-İ SÜNNET'İN ŞİA'YI TENKİT ETIİĞİ HUSUSLAR

        Ehl-i sünnet'in Şia hakkındaki tenkitlerinin bir çoğu sadr-i İslam'da, Emevi ve Abbasi devletlerinin yaptığı ittihamlardan başka bir şey değildir. Onlar Hz. İmam Ali'ye karşı kin ve düşmanlık besliyorlardı; hatta o Hazret'e kırk yıl minberlerde haşa la'net okutuyorlardı. Bu yüzden Hz. Ali'nin taraftarını türlü türlü kötülüklerle anıp ellerinden gelen her iftira ve pisliği atmaktan geri kalmıyorlardı. Hatta Emevi ve Abbasi zalim yöneticilerinin çabası sonucu birisine yahudi demek Şia demekten daha sevimli idi. Onlardan sonra gelen nesil de işte bu terbiye üzere eğitilmiş oldu. Böylece de Ehl-i Sünnet'in inançlarına muhalefet edip, cemaatının dışında kalan Şia, çeşitli iftiralara maruz kalmıştır. Onlar Şia'ya istedikleri her türlü yalan ve iftiraları istinat ediyor ve Şia'yı Ehl-i Bid'at olmakla suçluyorlar; hatta bazıları davranış ve sözlerinde Şia'ya muhalefet etmeye özel



282 / DOĞRULARLA BİRLİKTE


bir özen gösteriyorlardı. Mesela Ehl-i Sünnet'in meşhur alimlerinden birisi şöyle diyor.

        "Sağ ele yüzük takmak Sünnet-i Nebeviye'den sayılır. Fakat bunu Şia kendisi için bir şiar edindiğinden sağ ele yüzük takmayı terketmek farzdır."(1)

        Yine Hüccet'ül islam Ebu Hamit el-Gazali diyor ki: "Aslında kabirleri musattah kılmak dinin meşru hükmüdür; fakat bunu Rafiziler kendilerine bir şiar edindiklerinden, biz kabrin yükseltilmesini tercih ettik"

        Veya bazılarının "Müceddid" lakabını verdikleri ibn-i Teymiyye şöyle diyor.

         "...Işte bazı alimler bazı şeyleri Şia şiar edindiği için terkedilmesine fetva vermişlerdir. Bu durumda her ne kadar onu terketmek farz değilse de, o ameli yapmak onlara benzemeye bu da Sünni'nin Rafizi'den ayırt edilmemesine sebep olduğu için terkedilmelidir. Güya onlardan uzak durmak ve onlara muhalefet etmek hususundaki maslahat o müstahap işin maslahatlndan daha fazladır."

        Hafız İraki'den de sarığın boyundan nasıl salıverileceği meselesi sorulunca şöyle demiştir.

        "Ben Taberi'nin naklettiği zayıf bir hadisten gayri sağ tarafın farzına delalet edecek bir hadis görmedim. Bu hadis doğru olabilir ve gerçekten de ResuluIlah sarığını sağ taraftan salıverip solomuzuna atmış olabilir. Fakat bu, İmamiyye (Şia)nin şiarı olduğundan onlara benzemekten
 

-------------

1 - Ehl Hidaye kitabının yazarı. Zemahşeri de Rabiu'l Ebrar adlı kitabında nakletmiştir ki: "Sünnet-i Nebeviye'nin aksine sol ele ilk yüzük takan kimse Muaviye ibn-i Eb-i Sufyan'dır."
 

EHL-İ SÜNNETIN TENKIT ETIİĞL . . / 283

kaçınmak için bunu terketmek gerekiyor."(1)

        Subhanellah, la havle ve la kuvvet-e illa billah! Nasıl da bazıları Şia'ya benzememek için Resuluılah (s.a.a)ın sünnetinin terkedilmesine bile cevaz veriyor ve bunu açıkça itiraf etmekten de sakınmıyorlar?

        Acaba bunlar Şia'nın Resuluılah (s.a.a)ın sünnetine tabi olmayı kendisine şiar edindiğini apaçık bir şekilde itiraf etmek değil midir? Acaba Ehl-i Beyt imamları ile ihlaslı şialarına muhalefet etmek amacıyla Resuluılah (s)'ın sünnetini terkederken kimin sünnetine uymak gerekir? Acaba bu, Muaviye'nin sünnetini tercih etmek sayılmaz mı? Bu hususta Zamahşeri'nin Resuluılah (s)'in sünnetine aykın olarak sol eline yüzük takanın Muaviye olduğuna dair olan
şehadeti yeter.(2)

        Yine nafile namazlarını herkesin kendi evinde ferdi olarak kılmasını emreden Resulullah'ın sünneti yerine Ömer'in teravih namazını cemaatle kılmak hususundaki sünnetine uyulmuştur. Bunu Buhari kaydetmiş;(3) hatta Ömer'in bunu bir bid'at olarak icad ettiğine dair sözünü de nakletmiştir.(4) Buhari'nin naklettiği bir hadiste, Abdurrahman ibn-i Abd'ul Kari şöyle diyor.


"Ramazan ayının gecelerinin birinde camiye gittiğimizde müslümanların dağınık halde namaz kıldıklarını görünce


- -- - - - - - - -- - --- ------

1 - Zerkani'nin yazdığı "Şerh'ül Mevahib', c5, s13.
2 - Zemahşeri'nin yazdığı "Rabiu'l Ebrar"
adlı kitap
3
- Sahih-i Buhari, c.7, .s.99, "Allah'ın emri gereği caiz olan gasb ve şiddet' bölümü.
4 - Sahih-i Buhari, c.2, s.252, "Kilab-u Salat'it Teravih".




284 DOĞRULARLA BİRLİKTE


Ömer "Eğer bunları bir imarnın arkasında toplarsam daha uygun olur" dedi. Daha sonrada onları Ubeyy ibn-i Ka'b'ın arkasında toplamayı kararlaştırdı. Ondan sonra camiye gittiğimizde, Ömer halkın cemaatla namazı kıldığını görünce "Ne güzel bidattır bu bid'at" dedi.(1)

        İşin garip tarafı, O bunu Resulullah'ın nehyetmesine rağmen güzel saymıştır. Oysa ashap Ramazan ayının nafile namazLarını kıldırması için Hz. Resulullah'ın kapısı önünde toplanıp seslerini yükseltince Resulullah(s) onlara şöyle buyurmuştur.

                             

        "Şu davranışınız uzayıp gidince nafile namazının size farz olacağını zannettim. Gidin de evinizde namaz kılın, zira farz namazın dışında en faziletli namaz insanın kendi evinde kıldığı namazdır."(2)

        Yine seferde yolcu namazı kılan Hz. Resulullah'ın sünneti terkedilmiş, yerine Osman'ın seferde namazını tam kılma
sünnetine uyulmuştur.(3)

        Eğer Resuluılah (s.a.a)'in sünnetine muhalefet edilerek, başkalarının sünnetlerine uyulan hususları ayrı ayrı saymaya

------------------

1 - Sahih-i Buhari, c2, s252, "Kilab-u Solaı'il Teravih".
2 -
Sahih-i Buhari, c.7, .s.99, "Allah'ın emri gereği caiz olan gasb ve şiddet' bölümü.
3 - Sahih-i Buhari, c.2, s35. Ayşe de te'vil yaparak seferi namazını tam kılmıştır, s.36.

 

285  DOĞRULARLA BİRLİKTE


kalkışırsak ayrı bir kitap yazmak gerekir. Bu hususta Şia'nın, Resulullah (s.a.a)'ın sünnetini kendine şiar edinmesine karşı, baZıları alenen bu sünnetin terkedilmesini söylemesi bizim için yeterlidir.

        Acaba bundan sonra bazı cahillerin "Şia, Ali ibn-i Ebutalib'e uymuş, fakat diğerleri ise Resulullah'a uymuşlardır" demelerinin yeri kalır mı? Acaba onlar Hz. Ali'nin de diğerleri gibi, Hz. Resulullah'ın sünnetine en küçük bir hususta bile muhalefet ettiğini iddia edebilirler mi? Böyle bir iddia, Kur'an ve Sünnet başta olmak üzere apaçık delillerin hiç birisiyle bağdaşmaz. Çünkü Hz. Ali, Sünnet-i Nebeviye'nin müfessiri ve ilk amili (amel edeni)dir. Onun hakkında Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur.

                                       
       "Ali'nin bana olan yakınlığı benim Rabb'ime olan yakınlığam gibidir."
(1)

Yani Hak Teala'nın tebliğcisi yalnızca Hz Muhammed (s.a.a) olduğu gibi, Hz Resulullah'ın da tebliğcisi yalnızca Hz Ali'dir. Ama Hz. Ali'nin suçu kendisinden öncekilerin hilafetinin hakk olduğunu itiraf etmemesi, şiilerinin suçu ise ona uyarak Ebubekir, Ömer ve Osman'ın hilafetini kabul etmeyi reddetmeleridir. Bunun için de Şia'ya "Rafizi" (reddeden) lakabını vermişlerdir. (Elbette bu lakapla onların

-----------------------


ı - Savaik'ul Muhrika, s.106 - Zehair'ul Ukba, s.64 - Er Riyaz'un Nezira, c.2, s.215 - İhkak'ul Hakk, c7, s.217.




286 / DOĞRULARLA BİRLİKTE


başka insanları kastetmeleri de mümkündür.)

        Ehl-i Sünnet'in Şia'nın inançlarını eleştirisi iki sebepten kaynaklanıyor.

        1- Yalan ve uydurma hadislere dayalı propagandalar yoluyla Beni Ümeyye hakimlerinin alevlendirdiği düşmanlık yüzünden.

        2- Şia inançları gereği Ehl-i Beyt hazır bulundukları dönemde onların dışındaki halifeleri te'yit etmemiş ve zalim yöneticilerin zulümlerine ve açık nasların karşısındaki içtihatlarına göz yumrnamıştır Özellikle de başlarında Muaviye olmak üzere Beni Ümeyye hakimlerine karşı koymuştur. Bu nedenle de araştırmacı bir insan, Şia ile Ehl-i Sünnet arasındaki ihtilafın, sakife gününden başlayıp geliştiğini ve bunun bütün ihtilafların kaynağı ve mihveri olduğunu görür. Bunun en büyük delili Ehl-i Sünnet'in Şii kardeşlerini tenkit ettiği başlıca hususların hilafet ile yakından ilgisi olmasıdır. Buna örnek olarak, İmamlar'ın sayısı, imametin nass ile olması, İmamların ma'sumiyeti ve ilimleri ile bedâ, takiyye ve vadedilmiş Mehdi'ye inanmak hususlarını zikredebiliriz.

Fakat duygusallığı bir kenara iterek her iki tarafında görüşlerini incelersek, onların inançları arasında fazla bir ayrılığın olmadığını görürüz. Ama Şia'ya çalan Ehl-i Sünnet kitaplarını okuduğunda Şia'nın İslam'ı çiğneyerek bütün ilke ve kanunlarında İslam'a karşı çıktığını ve yeni bir din uydurduğunu sanırsın. Halbuki her insaflı araştırmacı, Şia'nın bütün inançlarının kökünün Kur'an-ı Kerim ve Sünnette

287 / DOĞRULARLA BİRLİKTE

yeraldığını görür. Hatta Şia'yı tenkit edenlerin kendi kitapları bile Şia inançlarının temelini oluşturan ilkelerin sağlamlığını tasdik etmektedir. Şia inançlarında ne akla ne nakle ve ne de ahlaka aykırı bir yön vardır. Aziz okurlara bu iddiamızın doğruluğunu ispat etmek için tenkit konusu olmuş inançları birer-birer ele alıp inceleyeceğiz.